22 Aralık 2008

Hasbahçe, Bahçeşehir

Site yaşamı hiçbir zaman pek cazip gelmedi. Hep şehrin içinde olmayı sevdim. Yok "TEM bağlantısı", yok "İstanbul'a 20 dk" fasafisolarını trafik vaktinde buyrun da külahıma anlatın :) Var mı iki adımda boğaz, bir sekerek Nişantaşı, ham çökelek Taksim gibisi! Olumsuz yönleri? Onlar da gülün dikeni!

Site yaşamında, hop inip bakkaldan iki gofret alayım hadisesi yok. Genelde yakın olmayan büyük marketlere arabayla falan gidilir haftalık, aylık erzak alınır. E ben gofret istiyorum! Üşenmezsen pış pış...

Neyse efendim, konumuzdan pek saptık. Bu tarz sitelerde, halkın toplaşacağı belli başka yerler var ki sosyalleşebilelim; yoksa yan daire komşumuzdan bile çoğu zaman bihaber olabiliyoruz. E bu tarz mekanlara, biraz da orijinallik katarsanız benim gibi meraklıları çekebilirsiniz.

Hasbahçe, Esenkent'te Süleyman Demirel Caddesi'nde. Yapay değirmen, akarsu falan iyi hoş da, bu soğukta keyfi çıkmıyor. Mecburen içeride oturuyorsunuz. Seçenekler, klasik otel kahvaltısı. Ekstra birşey yok. Sıkma meyva suları yok. Açıkbüfe. Dediğim gibi içeride oturunca, dışarının tadı çıkmıyor. Sıcak zamanlarda gelmeli.

Evet, açık büfe canavarı bir insanım :)

20 Aralık 2008

Adına da derler: Seks Seks Seks!

Coşkun Plak'tan (!) oldukça iddialı bir yapım : Sevil Öztatlı - Seks Seks Seks! O yıllar içini geçtim, 2008 için bile oldukça sıradışı bir örnek. Acaba cover mı yapsak diyorum :)
Linkten dinleyebilirsiniz: http://etrafta.com/2008/12/15/seks-seks-seks/

12 Aralık 2008

Body Of Lies: Ridley Scott'tan Russell Crowe ve DiCaprio'lu Aksiyon

"Yalanlar Üstüne" adıyla Türk izleyicisinin beğenisine sunulan filmi 2 Aralık'taki öngösteriminde izleme fırsatım oldu. Ürdün ağırlıklı olmak üzere Orta Doğu'da geçen gayet sürükleyici bir aksiyon filmi. Yine ABD'nin ne şahane teknolojilere sahip olduğunu, arada doğa/ortam şartları onları zorlasa da, üstesinden gelebileceklerini falan görüyoruz. Trajik sahneler de ABD/Dünya milliyetçiliğimizi körüklüyor. Aksiyon sevenler gitmeli. Ortadoğu hadisesini enine boyuna merak edenler, işin içinde iş var diyenler ve komplo teorileri sevenler de sever diye düşünüyorum.

--spoiler----spoiler----spoiler----spoiler----spoiler----spoiler----spoiler--
Bu arada ABD'nin İncirlik Üsleri'nin havaya uçurulm vasıtasıyla Türkiye de bir şekilde konuya girmiş oluyor. Adana Havaalanı'nda Arap takkeli tiplerle bir Arap ülkesi imajı verilmesi beni rahatsız etti. Tabi "uçaktan Araplar da iniyor olabilir" düşüncesi ne derece bizim millet dışında akla gelir bilemem.


"O, ABD istihbaratının yeryüzündeki en iyi adamı, yakınındaki kimsenin hayatta kalamadığı, tehlikeli bölgelerde görev yapan bir ajandır. Roger Ferris (Leonardo DiCaprio) son gizli görevinde ifşa olan sahte kimliğinden başka kimliği olmayan, hayatını güvenli telefon hattının diğer ucundaki duygudan yoksun sese emanet etmiş biridir.

CIA’in kıdemli elemanı Ed Hoffman (Russell Crowe) lüks bir semtteki evinin oturma odasındaki dizüstü bilgisayarından, başının üzerinden geçen mermilerden korunmak için siper aldığı sırada dahi Ferris’in hareketlerini dikte ederek savaş yönetmektedir. Ortaya yeni çıkmış bir terörist lider, dünyanın en iyi istihbarat örgütlerini atlatarak dünya çapında bir bombalama kampanyası başlatmıştır. Onu kandırabilmek için, Ferris’in yeraltı finans örgütleri ve umutsuz şehitler arasına sızması, bunu yaparken de Ürdün Özel Operasyonlar Birliği’yle eğreti bir işbirliğine girmesi gerekecektir. Görevi onu Irak, Ürdün, Washington ve Dubai arasında getirip götürecektir. Ama Ferris, hedefine yaklaştıkça, kendini aynalarla dolu bir koridorda gibi hissedecektir çünkü müttefikler ancak son aldatmacalarında olduğu kadar iyidirler, ve güven, tüm taktiklerin en tehlikelisidir."

6 Aralık 2008

Arog: Bir Yontma Taş Filmi

Reklamlarıyla, dilden dile dolaşmasıyla o kadar çok büyüdü ki Arog gözümde, beklentim çok çok büyük oldu. Son ana kadar sabırsızdım diyebilirim. Zaten çok kalabalık bir arkadaş grubuyla gittik; herkes heyecanımı paylaşıyordu.


Herkes birşey konuşuyor, yazıyor. Genelde böyle durumlarda hep hayal kırıklığı olur; ama Cem Yılmaz'ı sıradışı tutuyordum. Güldüm, ilgiyle izledim, özel efektlere bayıldım; ama Gora kadar gülmedim. Kurgu da zayıftı Gora'ya göre. O hiçbirşeyi beğenmeyen eleştirmenlere hak vermek zorunda kaldım. Hani film iki saat yerine bir saat olsaydı, hiç durmadan gülerdik gibi geliyor Gora'daki gibi. Yine de dilimize plesenk olacak espriler, anlatılacak skeçlerle dolu.
Bu arada ilk gün (5 Aralık 21.30 seası) olması sebebiyle ilk defa Emek Sineması'nı bu kadar kalabalık gördüm. İstanbul Film Festivali'nde bile böyle olmuyor. İzdihama ramak kalmış. Kantin de, tuvalet de (1 YTL) hayatının işini yapıyordu sanırım. Ortada da iki haftalık tüm biletler satılmış dedikoduları dolaşıyordu.
Anlamadığım bir şekilde rahatsız bir gösterim oldu: Renkler canlı değildi, alttan üstten görüntü perdeye tam oturmuyordu. Ses, boğuk ve ara ara yankılı geliyordu. Oysa daha önce çok film izledim Emek'te, hiç böyle olmamıştı. Bu güzel salon, hemen bu konuya bir el atmalı.



"G.O.R.A gezegeninde tutsak olan Arif'e büyük kin besleyen Komutan Logar, onu zaman makinesiyle bir milyon yıl öncesine gönderir. Taş Devri insanları, dinozorlar ve prehistorik kuşların yer aldığı AROG'da Arif'in yeni maceralarını izleyeceğiz."

Issız Adam

Herkesin film müziklerini diline doladığı, repliklerini Facebook statüsü yaptığı Issız Adam’a sonunda gittim.
“Sen dizime yattın. Ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün.“

Çağan Irmak’ın duygusallıktaki başarısı da bu filmde yine safhada. Salondan çıkarken ağlayan hanımkızlarımıza çarpmamaya dikkat ederek çıkmak gerekiyor.
“Şu an karın ortasında donmak üzeresin. Tatlı bir sıcaklık hissediyorsun; ama aslında ölüyorsun.”
Herşeyin dışında, esasoğlanın annesini oynayan teyze, hepimizin annesi sanki. Hem de o nasıl bir oyunculuktur, düz yazı olsa “yapay” gelecek o didaktik düşünceleri, nasıl da ustalıkla hem hareketlerine, hem diline yediriyor. İki kere bravo! (Bilmiyorum tabi dublaj da kendisinin midir)
Nil Karaibrahimgil’in şarkısındaki gibi sorasım geliyor: “Modern zamanlarda aşk... Bu mudur?” Galiba budur. Ah şu evlilik telaşesi, mavi mi, gerekli mi, gecikmeli mi? İzlememek kayıp olurdu; ama yumrusu kalbimde duruyor hala.

"Alper 30lu yaşlarda, gurme sayılacak düzeyde yemek kültürü olan kendi restoranının sahibi iyi bir aşçıdır. Lüks yaşamayı seven, işinde başarılı ama özel yaşantısını her gün farklı kadınlarla birlikte olarak düzene koyamamış, hayatını; yaptığı yemekler, günübirlik ilişkiler, paralı kadınlar üçgeninde yaşayan birisi iken; Hayatının akışı, bir gün Beyoğlu' nun arka sokaklarında, aradığı eski plak için bir kitapçıya girmesiyle değişir.

Ada 20' li yaşlarının sonlarında, güzel, çocuk kostümleri tasarlayıp diken, Alper' in modern yaşamının aksine çok mütevazı, hayatta fazla inişleri çıkışları olmayan genç bir kadındır. Bir gün eski bir kitabi bulabilmek için Beyoğlu' nda dolaşırken Alper ile ayni kitapçıya girer. Çapkın bir adam olan Alper, Ada' nın güzelliğinden etkilenir ve Ada' yı takip etmeye başlar. Ada' nın aradığı kitabi bulmuştur. ilk sayfasına telefon numarasını yazar. Ada' nın işyerine kadar devam eden takip, Alper' in tanışma bahanesiyle aldığı kitabı Ada' ya vermesiyle son bulur. Ada ve Alper' in yaşamlarında ilk defa karşılaştıkları tutkulu aşkın ilk sinyalleri bu kitapla başlar. Alper kopamadığı özgür hayatinin içersinde Ada' ya yer açmaya çalıştıkça, yaşamının daraldığını fark eder. Aşkı ve özgürlüğü arasında kalan Alper' in sessiz çığlıklarını duyamayan Ada, kendini aşkın rüzgârına kaptırmıştır bir kere; Ve yaşam bir kere daha aşk oyununun perdelerini Ada ve Alper için açacaktır.

Issız Adam, modern hayatın yalnızlaştırdığı insanları anlatan, yemekler, anneler, eski şarkılar ve aşk üzerine bir film."

Osmanlı Cumhuriyeti

Gani Müjde’den zamanında aklımdan geçirdiğim güzel bir fantazi. Mustafa’nın üstüne filmin başı dışında bir yerde geçmeden Atatürk bu kadar güzel anlatılabilirdi. İki filmi kıyaslayanlara selam olsun; ben ikisinin de güzel, izlenmeye değer tarafları olduğuna inanıyorum. Güzel bir fantazi, ama kesinlikle iyi bir film değil. Yine de aklımdan geçmiş düşüncelerin beyaz perdede vücut bulması hoşuma gitti. Çoğu kişinin kötü demesine, sinema salonunda başta sadece dört kişi olmamıza (sonradan bir 15-20 kişi geldi ama) rağmen yine de izlerdim.

Ata Demirer’den komedi dışı bir oyunculuk görmek de ilginçti. Yer yer sanki Avrupa Yakası’ndan Volkan fırlasa da, padişah ağırlığını kaldırıyordu Ata Paşa. Vildan Atasever de yine aynı Vildan: Sempatik, çıtır ve güzel.

"Film, 1888 yılında başak tarlasında koşan ve sonra Atatürk olduğu anlaşılan çocuğun bir ağaca tırmanıp , kafesteki bülbülü alırken kafasının üzerine düşmesiyle başlıyor. Ardından filmin kararması ile 2007 yılına geliniyor. Filmde Atatürk’ün hiç lider olmaması, Kurtuluş Savaşı’nın yapılmamasıyla cumhuriyet değil Osmanlı Cumhuriyeti’nin günümüze uyarlanmış devamı anlatılıyor. Türkiye Cumhuriyeti yerine Osmanlı Cumhuriyeti’nin devam etmesi, ülkede yabancıların toprakları paylaşması, Ankara’nın başkent olmaması, padişahın olması, hükümetin AB yanlısı olması, tabelaların, plakaların hem Türkçe, hem Arapça olması, padişahın sürgüne gönderilmesi, padişahın kaftanının altında takım elbise olması gibi trajikomik hikayeler ve ayrıntılar yer alacak."

Uçurtma Uçurmadan Büyüyemezsin: Mükemmel Bir Gün

Ferzan Özpetek’in filmi olmasına rağmen aslında bir İtalyan filmi. Avrupalı bir aile dramı izliyoruz. Daha sanatsal, daha dolu dolu, daha kafa yoran bir film isterseniz tavsiye ederim. Ama beni kasmasın, yormasın diyorsanız vizyonda başka birçok Türk filmi var; bereken versin!

"Evli ve iki çocuk sahibi olan Emma ile Antonio, bir yıl önce ayrılmışlardır. Antonio, beraber yaşamış oldukları evde artık tek başına oturmaktadır. Emma ise, çocuklarını da alarak annesinin yanına yerleşmiştir. Bir akşam, Antonio’nun dairesinden silah sesleri duyulur. Komşular tarafından çağırılan polisler kapıyı kırarak daireye girmeye hazırlanırken; Mükemmel Bir Gün, o ana kadar geçen son 24 saati anlatır bizlere."

Türk Filmleri

Türk filmlerini mümkün olduğunca gişede desteklemek gerektiğine inanıyorum. Özellikle de iyi filmse. Özel efektler vb özel bir durum yoksa yabancı filmleri evde DVDden izlemeyi de tercih edebilirim; ama Türk filmlerini muhakkak sinemada izlemek lazım.
Önümüzdeki birkaç post'um Türk filmleri olacak.
Elbette sinemanın yerini hiçbirşey tutmuyor :)

3 Aralık 2008

E-Kurban: Kurbanınız Tek Tıkla Kapınızda!

Hem de Migros güvencesiyleymiş. SMS'in yalancısıyım. İlk yorum "Danayı kapıya mı getiriyorlar?" oldu. Danaya Gir application'ı da var mı acaba? :)
395 YTL (KDV dahil), Cardfinans'a da peşin fiyatına 8 taksit. E konsepte uygun oldu mu şimdi?

1 Aralık 2008

Girişim Günleri: Muhteşem İki Gün ve Gerçekleşen Şaka!

Fikir zaten yeterince heyecan vericiydi. İnsanlar da yeterince heyecanlı. 50 küsür genç, gözler pırıl pırıl, havada uçuşan/çarpışan/kaçışan fikirler... Kadir Has'ı mesken tutmuş. "48 saatte yepyeni bir projeden, çok ortaklı yepyeni bir şirket kurulabilir mi?"nin yanıtını arıyorlar.

Cumartesi sabahı pek de kalabalık yokken, yavaş yavaş şehrin dört bir yanından (bunun yanında şehirdışı ve yurtdışından bile) gençler Cibali Kampüsü'ne doğru yol alıyor. Üçer beşer içeri girip "şirket sözleşmesi"ne imza atıyorlar: Şaka gibi!

Fikirler sunuluyor, oylama yapılıyor. Sıradışı bir fikir öne çıkıyor ve herkes uzmanlık alanındaki gruplara dağılıyor. Sistem yer yer gecikmeli, yer yer tıkır tıkır işliyor. İkinci güne geçiliyor.

Gece uyumayıp çalışanlar, akşamdan kalanlar (!), alık alık/cin gibi bakanlar yine bir arada. Alınan yol hesaplanıyor. Sevsek de sevmesek de brokolinin gücüyle zihinler, kahvenin gücüyle gözler açılıyor. Deadline belirlenip şevkle çalışmalar sürüyor. Arada kulisler, kızanlar, çoşanlar, somurtanlar, şımaranlar (!)...

İki gün sonunda inanılmaz birşey: Çalışan bir sosyal medya projesi, PR&Marketing planı yapılmış, iş modeli, finans planı aşağı yukarı oluşturulmuş, grafikleri&yazılımı kütür kütür karşımızda... Yahu basın bülteni, webadresi, beta sitesi, üç boyutlu animasyon reklam filmi bile hazır! "Nasıl olur?" derdim orada olmasaydım. E biraz da gururluyum, o ekipte az çok tuzum var.

Hani şakaydı? E yönetim kurulu da seçildi. Hisse sertifikaları basılıyor, İngiltere'de limited şirketi kuruluyor... Hatta ötesinde türlü entrikalar, kavgalar, kaprisler, küsmeler, barışmalar yaşanıyor: Tam bir iş dünyası simülasyonu.


Trendomedia'nın ortağı iki Türk (Ferit Demir ve Şaban Daşgın) ta Almanya'dan bu işi organize etti, yerli yabancı (ama Türk kökenli) sponsorlar desteğinde muazzam bir iş başardı. Ardından da müjdeyi verdiler: İzmir ve Ankara ayağı da olacak. Üstüne İstanbul'da yenileri düzenlebilir.

Kazanılan tecrübeler kullanılır ve sistem iyileştirilirse harika modeller, girişimler çıkacak. Umuttan çok daha fazlasını sağlayan ve bu atmosferi yaşatan o 50 yeni arkadaşıma, organizatörlere, destekleyenlere, Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Kulübü'ne bir kez de buradan teşekkür ederim.

Resimler: http://www.sinanata.com
Basın Bülteni http://on.girisimgunleri.com/gg_bb.doc
Etkinlik hakkında:

http://www.girisimgunleri.com
http://www.abvizyonu.com
http://www.maxihaber.net

Bilişim Teknolojileri Zirvesi 2008 ve İTÜ

Geçtiğimiz Cuma, İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Konferans Salonu'nda gerçekleşen BTZ 2008'in sponsoruydu Üniaktivite. Ne var ne yok diye Cuma günü uğradık. Programından biletine, standlarından catering'ine İTÜ'lüler harika bir iş çıkarmış. Etohum kısmından sonra iş yoğunluğu sebebiyle kaçmak zorunda kaldım. Cumartesi de Girişim Günleri'ne katılmak için de gidemedim, ama güzel geçtiğini öğrendim.
Ayrıntılı bilgi: http://www.uniaktivite.net/aktiviteler/8696/itu_de_bilisim_teknolojileri_zirvesiBu arada yemekhane dolaylarını ararken kampüsün epey geliştiğini de gördüm. Boyner herşeyin indirimli olduğu bir kampüs şubesi açmış. Genç olmaya çalışan duvar yazılı/grafitili tasarım çok alışveriş yapma hevesi uyandırmasa da, fiyatlarla bu durum dengelendi. Gnçtrkcll'liye de ekstra %15 indirim daha var. Öğrencilerin dışında yetişkin tipler de bunlardan faydalanmak istemiş :)Vallahi iki tabağı da ben yemedim :) Kampüs adlı mekanda (kantin/yemekhane formatından çok bildiğimiz restaurantlar görünümünde) kaşarlı sosis, kampüs burger gibi fastfoodların yanında salata, makarna gibi yemekler de satılıyor (aslında bunlar da fastfood'a girer herhal). Hani servis görünüm güzel de, lezzet için daha çalışmak lazım sanırım. Sosislide herhalde klasik, lezzetsiz tost kaşarı vardı. Oysa daha karakterli (cheddar, mozarella vb) kaşarlar ile daha lezzetli hale gelebilir. Neyse canım, f.f. adı üstünde, çok tartışmamak lazım, sonra BTZ'yi bu kadar konuşmadım diye kızacaklar. Yedim gitti :)

Rex Richardson & Okan Ersan @ The Hall

Rex Richardson & Okan Ersan Project'in konseri The Hall'daydı. Ekipte bu iki harika müzisyene Volkan Öktem, Eylem Pelit, Levent Altındağ ve Çağrı Sertel gibi süper müzisyenler eşlik etti. Ghetto & Balans karışımı diyebileceğimiz mekanın servisi düzgün, fiyatlar gayet makul düzeyde. ABD'li ünlü caz trompetçisi Rex Richardson ve alanında iyi tanınan gitarist Okan Ersan'ın bestelerinin birlikte çalındığı konsere katılım da oldukça iyiydi.

http://www.thehallistanbul.com/
http://www.rextrumpet.com
http://www.okanersan.com/

Reklamcılar Tahtaya


22 Kasım'da Bahçeşehir Üniversitesi'nde 22. Reklamcılar Tahtaya etkinliğindeydim. Normalde erken saatte başlayan haftasonu etkinliklerinde potansiyel 'akşamdan kalma' durumları olduğu için ara ara ya çok sıkılırım ya da uykum gelir. Bu etkinliği pür dikkat dinledim. Çok eğlenceliydi.
Seri halde bilgi bombardımanı yapan Ali Poyrazoğlu, sert ve sıradışı fikirleriyle çok şey öğrendiğim ve çok beğendiğim Hulusi Derici (Marka), Kırmızı Ödülleri'nin ne olduğu dışında pek birşey öğrenmediğim Gürül Öğüt, "krizde pazarlama ve reklam" konusu ve eğlenceli üslubuyla Prof. Dr. Ali Atıf Bir ile devam eden gün, samimiyetiyle ve röportaj tadında geçen sunumuyla Tolga Çevik'le son buldu.


Bu arada Bahçeşehir de üniversite olarak harika olmuş. Amerikan filmlerindeki güzel kolejlere benziyor. Stüdyoları, teknolojik atmosferi, Fazıl Say'a adanmış konferans salonu, çıkıştaki gazetesinin özel bürosu dikkat çekici. Yazın da bahçesi pek güzel oluyor, denize nazır. Tabi Beerpoint gibi stratejik noktalara yakınlığı coğrafi önemini de artırıyor :P

http://www.uniaktivite.net/aktiviteler/8691/22_reklamcilar_tahtaya