30 Ekim 2008

Can Dündar'ın "Mustafa"sı


Bu seneki 29 Ekim kutlamam Can Dündar'ın "Mustafa" filmiyle bütünleşti. Birçok eleştiri gelecektir. Birçok eleştiri de "Atatürk" tabusu sebebiyle gelmeyecektir.

Bu açıdan oldukça cesur bulduğum bir belgesel film oldu: Bambaşka bir Mustafa Kemal'le tanışıyoruz filmde. Kusursuz, doğaüstü bir kahraman değil, bir "insan" karşımızdaki. Eğlence hayatıyla, ilişkileriyle, en çok da "yalnız"lığıyla. Birçok az konuşulan/bilinmeyen detayın gün yüzüne çıktığı izlenesi bir film.

Dediğim gibi çok eleştirilebilir. Bazı yerler çok gereksiz detaylandırılmış, bazı konular pek üstün geçiştirilmiş denebilir. Ancak bugüne kadar böylesi özenli bir çalışma yapılmadı. Hem görmek, hem takdir etmek lazım. Gösterimden kalktıktan sonra muhtemelen en az çift DVD'lik bir versiyonu çıkacaktır ve bu versiyonda da sinema zamanına sığmayan birçok güzel detay eklenecektir.

Film sonrası Show TV'de de Siyaset Meydanı'nda Can Dündar konuktu. Ayrıca Tekfen Filarmoni Orkestrası da "resmi olmayan diğer İstiklal Marşı besteleri" konseptli projeleriyle performans gerçekleşti. Hem Can Dündar'ın film ve filmdışı Atatürk anıları, hem de gayet güzel performe edilen diğer marşlar günün atmosferini güzel tamamladı.

Bu arada film sırasında -spoiler- geyikleri de eksik olmadı:
-Filmin sonunu söylüyorum: 1923'te Cumhuriyet ilan edilecek!
:)

28 Ekim 2008

Blogger'ın Kapatılması Üzerine

Blogger ilk kapatıldığında hızla tepki verebilmek için derhal Wordpress hesabıma aktarımlar yapıp birşeyler karalamıştım. Buyrun.

24 Ekim 2008

Contemporary Istanbul '08

Sergiyi yazacakken Blogger'ın kapanması taslak halinde bulunan Contemporary Istanbul dosyamı sadece fotoğraflarla yayınlamama sebep oldu.

http://picasaweb.google.com.tr/m3works/ContemproryIstanbul08

Oldukça keyif aldığım bu sergiyi doya doya anlatamadım; şimdi de aklımda pek birşey yok. Ancak Nur Çintay A.'nın yazdıklarını okuyabilirsiniz.
O da sanırım benim gibi en çok Marck adlı Alman sanatçının video heykellerini sevdi. Çektiğim video heykel videoları da aşağıdan izleyebilirsiniz (HTC Diamond telefon ile çekildi):

Marck - Dornen - Dikenli Tellere Takılan Kız

Marck - Türk Hamamı

Marck - Frauenkiste - Sandıktaki Kadın

23 Ekim 2008

Avea Hattıma Turkcell "Gel Bana!" mesajı atıyor

Az önce Turkcell'den Avea hattıma gelen mesajla dumur oldum: "HER AY 30 DK BEDAVA! Numarasini 9 Kasim'dan once Turkcell'e tasiyanlara Turkcell'lilerle 6 AY boyunca her ay 30 DK BEDAVA! Sizi Turkcell bayilerine bekliyoruz!"

Bu reklamın etikliği tartışılacaktır. Belki de kısa süre sonra da karşı atak yapacak Avea'dan Turkcell'e de mesajlar gitmeye başlayacaktır. İlgimi çeken diğer bir nokta da Vodaphone'ın şu numara taşınabilirliği durumlarında hiç pozisyon almaması, herhangi bir reklam çalışması yapmaması olmuştur.

Avea ise aylardır sanki kendi hizmeti gibi duyurmakta ve devam edeceğe benziyor. Önceleri Avea logosuyla gazetelerde yayınlanan "Sen de gül" sloganlı karikatürlerde artık sadece slogan yazıyor ve numara taşınabilirliği esprili bir dille anlatılıyor. Turkcell de bir iki haftadır "kalite"sini, herkes tarafından malum "iyi çekme"sini önplana çıkararak bu olayı avantaja çevirmeye çalışıyor. Oysa biliyoruz ki numara taşınabilirliğinin çıkmasının önündeki engel de Turkcell'di. Bu farklı tutumdan tüketici ne kadar haberdar veya ne kadar umursar zamanla göreceğiz.

İşin bu kısmı dışında "aylık 30 dk"lık bir havuçla, "39 kontöre her yöne 500 mesaj", "her 150 kontör yüklemeye 2 saat bedava", "10 dksı 2 kontör" gibi güzel haklarımdan hiç vazgeçesim yok :) E çoğu kişinin ikinci telefonu da var artık. Bence bu operatör değişikliklerinden karlı çıkmanın en mantıklı yolu, döviz dalgalanmaları, ekonomik kriz gibi durumlarda yapıldığı gibi suların durulmasını beklemek. Ani hareketler gereksiz para ve karizma (farklı operatörde iseniz anons veya farklı çalma tonu çıkacak) kaybına neden olabilir.

17 Ekim 2008

Merit Hotel, Girne - Kıbrıs

Pazar sabaha karşı gittiğimiz -dış hatlar olması sebebiyle 2 saat erken- havaalanında, Garanti ve HSBC VIP Lounge'larında kartların yıllık aidatları için -Helal Olsun!- diyecek kadar rahatladıktan sonra, THY 06:00 uçağıyla Kıbrıs'a doğru yola çıktık.
7 sularında inişe 100 metre kala birden geri kalkıp birkaç tur atarak tekrar indiğimizde betimiz benzimiz artmıştı. Beyazlık uykusuzlukla birleşince epey garip görünüyor olmalıyız ki otel görevlileri gözlerini bizden alamayıp ilgilerini eksik etmediler.
Kıbrıs'ta trafiğin soldan akması, direksiyonların sağda olması, İngilizce tabelalar falan İngiltere hasretimi azalttı :) Zaten çok fazla İngiliz varmış. Yerel insanlarla tanışınca çok şey öğrendim Kuzey Kıbrıs hakkında. Etrafın yeşilliği pek yoktu. Geçen sene hiç yağmur yağmadığından dediler.

Neyse otele dönelim... Otel beş yıldızlı olmasına rağmen kapalı havuzu yoktu; şaşırdık. Standartlar farklı belli ki burada. Asansörle inilebilen sahildeki deniz güzeldi bu mevsimde bile. Sıcaklık idealdi. Ağustos'ta kavrulmayı pek sevmeyenlere uygun. Akdeniz'den de tuzluydu sanırım. Batamıyorsun :) Kumsal falan değildi; tam çıkarma yapmalık, birden derinleşen bir denizi var.

Casino'da bol bol makineler, oyunlar, bol bol da ikram var. Sınırsız içki servisi gece 1'de bitmesine rağmen Casino'da sabaha kadar. İlk gün para kaybedip "neyse aşkta kazanırım" derken ikinci gün kazanıp "fit" olunca nötr bir vaziyette ilerleyeceğim sonucunu çıkardım :)

Dönüşte KTHY ile döndük. Kötü bir şirket olduğunu söylemişlerdi. Oysa diz mesafesi daha da fazlaydı. Ama ikramda seçenek olmadan sandviç ve kutu portakal suyu vermeleri garip oldu... Ben salata ve zero kolamı istiyorum belki cık cık.

Genel itibarıyle çok sarmadı Kıbrıs. Başka yerlerinin de Girne'den iyi olmadığını söylediler.

http://www.merithotels.com/meritccove.htm

3ü1 Arada

En iyi 3ü1 arada tartışmasına noktayı koyan karışım :)

BMW Izgaralı Lada

Ramada'nın oradaki ışıklarda gördüm, çektim. Pek hoş olmuş :) Bizim Kırmızı Porsche'a da mı yapsak?

13 Ekim 2008

Uluslararası Engelsiz Medya Buluşması, Bilgi Üniversitesi

Bugün (12.10.08) Uluslararası Engelsiz Medya Buluşması organizasyonu için Bilgi Üniversitesi'ndeydim.


Açıklama "Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği, Bilgi Üniversitesi'nin katkıları ile bu buluşmayı gerçekleştiriyor. Medyanın engelli sorunlarının çözümünde önemli bir güç olduğunun bilincinde olarak, medyanın bu alanda önemini, yaşanan sorunları tartışacağız." Devamı: http://www.engelsizmedya.com

Biz de Üniaktivite olarak "İletişim Sponsoru"yduk. Ödül töreninde tarafımıza verdikleri ödülü Üniaktivite adına ben teslim aldım.

Worldpark Hotel, Sirkeci

Geçen gün (11.10.08) JCI Eurasia'nın organize ettiği JCI Türkiye Genel Kurulu için Worldpark Otel'deydim. Tarihi yapısı, uygun dekarosyonuyla oldukça hoşuma gitti. Daha yerel bir isim daha yakışırdı sanki. Worldpark deyince, Antalya'nın rengarenk turistik otelleri canlanıyor gözümde.
Lobiden üst katlara çıkana kadar mimarinin güzelliğine kendinizi kaptırsanız da 6. kattaki balo salonu ve roof bar basık ve havasıylığıyla olumsuz etki bırakıyor. Tabii roofbar'dan Boğaziçi'ni, balo salonunun ilerisindeki oyun salonunda tarihi camileri içkinizin eşliğinde izlerken bunu unutuyorsunuz. Sonrası "bunun votkası niye az?" diye aklınıza geliveriyor :)


Sitesinden tarihçesi:
I. Abdülhamid Külliyesi’nin yerine yapılan 4.Vakıf Han, Milli Mimarlık akımının baş temsilcisi Mimar Kemalettin Bey’in önde gelen eserlerindendir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinde modern hayata uygun iş hanlarına yoğun ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilmiştir. 1911’den 1926’ya kadar yapımı süren bu bina, benzerleri arasında en güzel ve en ihtişamlı olanıdır. Savaş nedeniyle yarım kalmış, İstanbul’un işgali sırasında dışı tamamlanmış, ancak içi eksik haldeyken Fransızlar tarafından “Caserne Victor “adıyla karargah olarak kullanılmıştır.
Devamı için tıklayın.

Bu arada çektiğim harika fotoğrafları da yakında paylaşırım.

11 Ekim 2008

The Marmara Hotel, Kitchenette

Dün sevgili Niko Guido ile The Marmara Hotel'in altındaki eski Cafe Marmara'nın yerine kurulan Kitchenette'te gerçekleştirdik. Kitchenette'i Kanyon'dan biliyordum; ama Cafe Marmara'nın yerine açıldığında gitme fırsatım olmamıştı. Gazete ve dergilerdeki "elden gidiyor tarih" nidalarını bir kenara bırakırsak dekorasyon, yerleşim gayet başarılı geldi. Her ne kadar Taksim'in simgesi bir mekanda, köklü ve "unique" bir mekan görmek istesem de, Kitchenette dış görünüş itibarıyle dokuyla ters düşmemiş.
Öğle yoğunluğundan sanırım, servis oldukça yavaştı (keza hesabın gelişi de). Taksim gibi insanların bir an önce işlerini halledip, hızlı yaşadığı bir yerde buna dikkat edilmeli. Macchiato istedim, Americano geldi. Ama tekrar bir gecikmeye tahammülüm olmadığından aldım; başarılıydı. Cheese Cake de gayet güzel; yanında gelen reçel hoş bir jest, ama çok da lezzetli değildi. Zaten Cheese Cake tadının kahveyle uyumunu yaşamak isterseniz, çok da bulaşmıyorsunuz. Geç kahvaltı etmediğim bir zamanda buluşsaydık yemeklerini de tatmak isterdim; ama Niko halinden memnundu :)
Yoğun olmayan bir zamanda, uğranası bir mekan.

Otelin sitesinde Kitchenette
Zincir sitesinde Kitchenette

Basariligencler.com Zaman Gazetesi'nde

Benimle de röportaj yapmış olan Basariligencler.com, geçtiğimiz hafta Zaman Gazetesi Gençlik Eki'nde yeraldı.

Tam metin şurada, benimle ilgili kısım burada:
"Sitede röportajına yer verilen gençlerin çoğu 1980 yılından sonra doğmuş. Başarı öykülerine yer verilen isimler şöyle: Abdülbaki Yavuz, Erdem Genç, Ezgi Harmancı, Ali Rıza, Efe Sıvış, Münteha Mangan, Betül Cemre Yıldız, Gökhan Okur, Tuğba Karademir, Selim Şumlu, Aykut Karaalioğlu, Emrah Kaya, Mehmet Bahadır Er, Nurettin Özdoğan, Ceren Karaçayır, Tamer Şahin, Mihraç Cerrahoğlu, Hakkı Alkan, Ozan Karakoç."

"25 yaşında 3 şirketin ortağı olan Erdem Genç de, girişimciliğini genç arkadaşlarıyla paylaşıyor. Genç, “Sürekli çabalamak, kurcalamak lazım. Sürekli bir çaba sonucunda mutlaka bir şeyler oluyor, bir sonuç alıyorsunuz. Bir de yanınızdaki insanlar çok önemli. Mutlaka sırtınızı güvenle yaslayacak iyi birer ortakla yola çıkmanızı veya en azından yakın çalıştığınız kişilerin bu şekilde olmasını öneririm.” diyor."

8 Ekim 2008

Pierre Loti - Bayrampaşa Akvaryum

Geçen gün Pierre Loti'deydik. Manzarası şahane, fiyatlar ucuz. Ama servis ve ürün kalitesi de fiyatlar düzeyini pek aşamıyor. Zamanında buraya bir turist grubuyla geldiğimde karpuzu lüle yaptıkları, orijinal bir nargile içmiştim; ama görüntü dışında pek bir güzelliği yoktu, bu yüzden tekrar gittiğimde aramadım açıkçası.
Üst taraftaki restaurantlar hem hizmet, hem ürün olarak çok daha iyi. Tabi bu fiyatlara da yansıyor. Kebaplar genel olarak güzel.
Öncesinde Bayrampaşa Alışveriş Merkezi'nde bir yemek yiyelim dedik. AVM yerine eski pasaj çarşılarının biraz daha derlenmiş toparlanmışı desek daha doğru olur. 4-5 kattı sanırım. 15 YTL alışveriş yaparsanız, otopark ücretsiz. Her katta akvaryumlar, içlerinde garip garip balıklar var.
Lokantaların görüntüsü falan pek içime sinmedi. Bari Mc Donald's'ta yiyelim demişken, sıradaki bir bayanın sorusuyla buranın diğer Mc Donald's'lardan daha ucuz olduğunu (menüde 25-50 Ykr gibi), bu restaurantlarda bölge bölge böyle farklar olabildiğini öğrendim. Havaalanları dışında böyle bir uygulama olduğunu bilmiyordum.
Oyuncakçısında da bir Honda Civic bulamadım :) Bari Pierre Loti manzarasının keyfini çıkarayım.

6 Ekim 2008

Salladur Dali Don Dali aka İstanbul'da bir sürrealist

Salvador Dali umursayıp da blogumu okumuş olsaydı böyle saçmalamamı pek takmaz, gülüp geçerdi. Hatta birileri de takıp beni eleştirseydi, beni savunurdu. Ciddiyim bak! :)

Aslında 21 Eylül'de (açılışın hemen ertesi) gitmeme rağmen yazmadım o ara. Hala da yazasım yok, zira girerken göze çarpan bir yere konulmayan audioguide'lardan almamıştım (sonradan insanlarda görünce dönüp almaya üşendim), çıkışta da hediyelik eşya satılan bölümden aldığım sergi kitabını da henüz okumadım. Biraz internet araştırması, biraz kitap okuması üstüne audioguide'ımla tadından yenmez bir Dali turu daha yapasım var. Üstüne de Emirgan'daki salaş balıkçılardan birinde tadından yenesi balıkları lüplettin mi değmeyin keyfime.


Eserler İspanya dışına ilk ve son kez çıkıyormuş, bu tarz büyüklükte bir sergi İstanbul dışında olmayacakmış, dediler ama ben böyle evimin duvarlarını süsleyen, işportadan aldığım o pek meşhur resimleri göremedim. İlle İspanya'ya mı gidelim? E birçok eseri de New York'ta falanmış. Şu bahsi geçen planlarımı yapıp bir ziyaret daha gerçekleştireyim de, bakarız artık.

İlk hafta yoğun ilgi var deniliyordu ama şimdilerde çok daha kalabalıkmış, akın akın gidenlerden duyuyorum. Neyseki daha Ocak 2009'a kadar buralarda. Sergiden kaptıklarımı yazmadım kötü esprilerim dışında, karışmayın, onlar Dali ile benim aramda!

http://www.daliistanbulda.com/


Bu arada Oyuncak Müzesi blogumda da türlü türlü marakasları tanıttığım videonun fonuna da Dali, İstanbul'a gelmeyen bir resmiyle konuk oldu. Videosu üste, detayları burada.

4 Ekim 2008

Mc Donald's Kahvaltısı... I ıh!

Bu sabah uzun süredir merak ettiğim, ama her kahvaltıda görüntüsünün kötülüğünden vazgeçtiğim Mc Donald's kahvaltılarını tatma fırsatım oldu. Egg Muffin, yumurta üstünde füme tavuktan oluşuyor; tadı tavuk köfte ve yumurtalı Sausage Egg Muffin'den daha iyi olsa da olmamış. Kahvaltılık değil, aslında herhangi bir öğünde de yiyeceğimi sanmıyorum. Hash Brown dedikleri patatesten yapılma birşey vardı menüde. İçindeki beyaz parçacıklar ve tadı lezzetsiz bir balığı andırıyor. Kahve ise idare eder -sözümona Premium Cafe'ymiş.

Fotoğrafların iştah açıcı olmaması da sevgimi yansıtıyor :)

3 Ekim 2008

Basariligencler.com Sitesinde Yayınlanan Röportajım

Orijinal Link:
http://www.basariligencler.com/m3-works-ve-ritmpark-kurucusu-erdem-genc-sikici-sunumlardan-kurtardik.html

M3 Works ve Ritmpark Kurucusu Erdem Genç: Sıkıcı sunumlardan kurtardık

Tarih:29/09/08

Şu bir gerçektir ki; çoğu iş eğlenceli değildir. Hatta işinin çok sıkıcı olduğunu söyleyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Çeşitli sebepler sıralanabilir bunun için; fakat bir netice vardır: Acı çektirmesi. Bazıları için ise, işleri tam bir eğlencelik. Örneğin; eğlence sektöründe çalışanlar eğlendirirken eğleniyor, eğlenirken işini icra ediyorsun. Tabii her işin kendine has sıkıntılarının olduğunu unutmamak gerekiyor.
Türkiye’de yeni bir eğlence kültürü oluşturmaya çalışan bir organizasyon şirketi var: M3 Works. Şirketin kurucusu olan Erdem Genç makine mühendisliği mezunu olmasına rağmen farklı bir sektöre dalmış tabiri caizse. Henüz 25 yaşında ve 3 şirketin ortağı olan Erdem büyük bir girişimciliğiyle genç nesile örnek teşkil ediyor bana göre. Kendisinin hareketli bir sektöre daha da hareket kazandıracağından eminim. Şirketlere sağladığı sunumlarıyla şimdiden prestijli bir şirket olduğu söylenebilir. Tanımaktan çok memnun olduğum Erdem’e buradan bir kez daha teşekkürlerimi sunuyor, başarılarının devamını diliyorum…

Öncelikle Erdem Genç’i tanıtır mısın Başarılı Gençler okuyucularına?
1983 İstanbul doğumluyum. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunuyum ve Anadolu Üniversitesi AÖF Halkla İlişkiler de bu sene bitiyor. M3 Works Kurumsal Organizasyon şirketi ortağıyım. Derin ve Soul Shred gruplarında vokal yapıyor, biraz bas gitar, biraz da perküsyon çalıyorum. Dream Dergi’de ve Alternatif Gazetesi’nde de köşelerim var. Hayatından memnun, kimisi gerçekleşmiş çokça hayalleri olan henüz yolun başında biriyim.

M3 Works’u kurma fikri de nereden geldi? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Biraz bahseder misin şirkettenizden?
İlk organizasyonumu lise mezuniyet balosuyla yaptıktan sonra üniversite müzik kulübünde aldım soluğu. YTÜ Rock Kulübü kurulmasında oldukça aktif rol aldım ve organizasyon deneyimlerim oldu. Sonrasında bu işi kendim için yapmayı düşündüm ve ticari konser organizasyonlarına başladım.
Web sitesi yapma yeteneğim de vardı. Daha önce evden veya part time olmak üzere bazı şirketlerle çalışmıştım. Bir gün Gittigidiyor’da bir şeyler satarken, satış sayfasını Ebay’de gördüğüm örneklere benzer şekilde dizayn ettim. Bu da Zonguldak İl Sağlık Müdürlüğü’nde çalışan bir doktorun dikkatini çekmiş ve kendi web sitelerini yapıp yapamayacağımı sordu. Piyango gibi bir şeydi benim için. O güne kadar okul harçlığı, belki biraz üstü gibi paralar kazanırken kendimi bir ihalede buldum. Babamdan borç alıp şık bir takım elbise, laptop, Cross kalem ve asistanım niyetine de bir arkadaşımla Zonguldak’ın yolunu tuttuk; ihaleyi aldık ve dönüşte borçları ödeyip şirketi kuracak kadar sermayem olmuştu. Ardından yine aynı yılda organize ettiğim Duman, Erkin Koray, Hayko Cepkin gibi önemli grupların sahne aldığı bir konserde epey zarar edince kurumsal işlere yönelmek gerektiğini düşündüm; şansım da yaver gitti ve şimdiki ortağımın imkân, deneyim ve fikirleriyle beraber takım çalışması yoluyla motivasyon konusunda uzman M3 Works’ün temelleri atılmış oldu.
Türkiye’de insan kaynakları departmanları genellikle işe alım ve işten çıkarma konuları dışında pek aktif değiller. Oysa bana göre bu departmanlar, şirketin en önemli sermayesi olan insan gücünün geliştirilmesiyle sorumlu olan can damarları. Bu anlamda birçok kurumsal şirket, ekiplerinin gelişmesi adına takım çalışması eğitimlerin gerekliliğinin farkında ve bu tarz eğitimler alıyorlar.
Amacımız, Türkiye’deki KOBİ’ler dahil olmak üzere tüm şirketlerin bu tarz çalışmaların önemine vakıf olmalarını ve eğitimlerimizdeki deneyimsel öğrenim (experimental learning) gibi atölyelerden faydalanarak insan kaynaklarındaki verimi en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olmak.

Ritmpark’ın organizasyon referanslarına baktığımda prestijli şirketlerin bile talepleri olmuş. Şirketler ne amaçla başvuruyorlar? Ne buluyorlar Ritmpark ile? Yaptığınız işin geri dönüşümü nasıl?
Ritim çalışmaları ile şirketlerde takım çalışması ve motivasyonun geliştirilmesi son dönemde popülerleşmeye başladı. Şirketlerin insan kaynakları departmanları bu tür eğitimlerin önemini zamanla daha da iyi kavrıyorlar. Bu tarz çalışmaları kendi ülkelerinde sürekli uygulamakta olan yabancı şirketler daha büyük bir ilgi gösteriyorlar ve bunun zamanla tabana yayılarak süreklilik kazanacağı inancındayım.
Geri dönüşlerimiz harika. Şöyle düşünün; iş dünyasında profesyoneller sürekli yoğun bir tempoda çalışıyorlar ve açıkçası çocuğun hobilerine, özel ilgi alanlarına ayıracak vakti yok veya oldukça kısıtlı bir zaman ayırabiliyorlar. İş yaşamında onlara küçük molalar verdirerek, ama iş yaşamından da koparmayıp; aksine sanat ve iş dünyasının ortak paydalarını göstererek katma değer ve birlikte kaliteli zaman geçirme olanağı yaratıyoruz. Bunun elbette getirileri büyük oluyor. Yaptığımız işe o kadar güveniyoruz ve o kadar olumlu geri dönüşler alıyoruz ki, şirketler tarafından izin verildikçe tüm çalışmalarımızın fotoğraf ve videolarını açıklamalarıyla web sitemizde yayınlıyoruz.

Yeni bir eğlence kültürü oluşturduğunuza inanıyor musun Erdem? Türkiye’de bir ilk olduğunuza göre Türk kültürüne bu uyumu hemen gösterebildiniz mi?
Tamamiyle yeni ve heyecan verici! Şöyle düşünelim: Eğlenmek için konserlere, tiyatrolara, sergilere gidiyoruz. Ama hep izleyeniz. Bizim projelerimizde ise perküsyonu çalan, tuale boya akıtan, şarkı söyleyen, sahnede olan sizsiniz! Bu durumda bu işten keyif almamanız mümkün mü? Hem de buna aylar süren çalışmalar sonunda değil, on beş dakika sonra ulaşabiliyorken. Bu metafor doğru yönlendirildiğinde tüm kurumsal mesajlarınız doğrudan veya dolaylı bir şekilde o kadar verimli iletiliyor ki… İngiltere’de bir tabir var “Death of Powerpoint” diye. Biz insanları bu sıkıcı sunumlardan kurtarıyor ve yepyeni bir yol sunuyoruz eğitim için.
Türk insanına uyum konusuna gelince; özellikle Ritmpark projemiz tam bize göre. Darbuka, tef, marakas gibi enstrümanlar kullanılıyor. Zaten bebekliğimizden beri dinlediğimiz ritmleri çalıyoruz. Yabancı gruplarla çalışırken de ağırlıklı olarak batı ve latin formlarını kullanıyoruz. Resim, dans, fotoğraf gibi çalışmalarda da yabancı olmadığımız doneler kullanılıyor. Çünkü çok zamanımız yok, onbeş dakika sonra sizin de bizimle birlikte üretiyor olmanız gerekiyor. İki saat sonra çıkan sonuçlara ise inanamazsınız!

Kurumsal atölyelerinizle şirketlerin yeni terapisti oldunuz sanırım. Kısaca eğitimlerinizden bahsedelim istersen. Bu eğitimlere bireysel başvurular olabiliyor mu, olacak mı?
Bu dönem beş projemizi lanse ediyoruz. Önümüzdeki dönemlerde bunlar geliştirilip artırılacak. Ritmpark interaktif ritm projesi bahsettiğim perküsyon atölyesi. Şirket korosu ise şarkı söyleyerek ekibin uyumunu ve iç iletişimini güçlendirmeyi hedefleyen zaman zaman şirket için özel marşlar oluşturulan bir proje. Dans atölyesinde insanlar arasındaki iletişim bariyerlerini yıkıyoruz ve birlikte dans ediyoruz. Takım arkadaşlarımızla birlikte içimizdeki yaratıcılığı tuvale döktüğümüz çalışma Resim Atölyesi. Son olarak tüm bu takım eğitimlerini bir araya getirerek büyük bir gösteri yaptığımız şirket gösterisi projemiz bulunuyor.
Bireysel talepleri karşılamak için Harbiye ofisimiz dışında Tünel ve Kadıköy’de de stüdyolarımız bulunmakta. Dönem dönem farklı seviyelerde açılan gruplara bireysel katılım mümkün.

Ritmpark ekibi olarak albüm çıkarmaya nasıl bakıyorsunuz? Yoksa konsepte uygun olmadığı için böyle bir çalışmaya sıcak bakmıyor musunuz? M3 Works olarak ileride düşündüğünüz projeleriniz, hedefleriniz neler?
Aslında bir demo albümümüz var. JCI (Junior Chamber International) için Rhythms of Istanbul şeklinde özel bir albüm hazırladık. Şirketlerin konseptlerine özel albümler de hazırlayabiliyoruz.
Ritmpark perküsyon topluluğu için özel bir albüm önümüzdeki yıl içinde çıkacağını söyleyebilirim. Ayrıca perküsyon eğitim DVD’lerimiz için de bir şirket ile anlaştık; yakında bunun kayıtları da başlıyor. Önümüzdeki yıllarda projelerimizi çeşitlendirip geliştirerek bulunduğumuz alandaki konumumuzu güçlendireceğiz. Uzmanlık alanımız dışındaki konularda hizmet vermeyi düşünmüyor, bu tarz talepler karşısında güvendiğimiz iş ortaklarımıza yönlendirmeyi planlıyoruz. Yurtdışı, özellikle kurumsal bağlantılarımızın bulunduğu İngiltere, takım çalışması uygulamalarında çok fazla gelişmiş ve Türkiye olarak biz henüz işin başındayız. Buradaki firmalarla daha sıkı işbirliği sonrasında diğer Avrupa ülkelerinde ve Türkî Cumhuriyetler’de hizmet verme hedeflerimiz var. Şimdiden önümüzdeki aylarda Almanya, Belçika, Azerbaycan ve Türkmenistan’da bazı çalışmalarımızın kesinleştiği bilgisini verebilirim.

Eğlendirirken eğleniyor, eğlenirken de para kazanıyorsun. Galiba dünyanın en zevkli işini yapıyorsun? Yaptığın meslek ise okuduğun bölümle kelalaka!
Aslında hedefim rock yıldızı olmaktı! Bu, tam olarak anlattığını betimliyor. Şimdikinin ise birçok prosedürü var ve her kısmı bahsettiğim “iki saat” kadar keyifli değil. Ama evet, işimi çok seviyorum ve genel itibariyle birçok işten kat be kat keyifli olduğu konusunda hemfikiriz.
Bölüm tercihimde ailem ve şu meşhur “ne doktorlar ne mühendisler” prestijinin bilinçaltımda bıraktığı etki ağır bastı. Yoksa ben içten içe konservatuar istiyordum; fakat bunu yüksek sesle dile getiremedim. Ama makine mühendisliği bana profesyonel iş yaşamını, amatör olarak yıllarca uğraştığım müzik ve yazın da sanat yaşamını öğretti ve ikisi birleşince M3 Works oluştu. Yani bence “kelalaka” değil tam da “düşeş” gelmiş. :) Bir anımdan bahsedeyim: Arçelik ile toplantımız var ve odada beni bekliyorlar. İçeri girdiğimde flipchart’taki bazı formüllere gözüm ilişti. “Aaa, termodinamiğin ikinci yasası!” diye söze girdim. Sonrasında lisansımın makine mühendisliği olduğunu anlatıp diğer lisansdaşlarımla sıkı bir muhabbet sonrası iletişimimiz çok daha kolay oldu ve işi aldım.

Eğlenmeyi çok seven Türk gençliği olduğu eleştirisine vereceğin cevabı çok merak ediyorum. Samimi olarak soruyorum; biz gençler, eğlenceye ayırdığımız vakti fazla mı kaçırıyoruz?
Bence az bile yapıyoruz. Avrupa’da haftalık çalışma ortalaması 38.6 saat ve tatil gün sayısı bizden fazla iken, biz 45 saat çalışıyoruz. Bir insan 8 saat çalışıp 8 saat uyuyorsa kalan 8 saatte eğlenmelidir. Planlı, yoğun bir çalışma ardından vakit varsa bol bir eğlenceyi hepimiz hakkediyoruz bence. Yeterki dozaj tutturulsun.

Peki sana göre göreceli bir fenomen olan ‘eğlenme’nin dozajı nasıl olmalı? 8 saatlik eğlenceden kastın istediğin gibi vakit geçirme mi? Burayı biraz açabilir misin?
Herkesin eğlence anlayışı farklıdır aslında. Kimi saatlerce film izlemekten keyif alırken, kimi arkadaş sohbetlerini sever, kimi dansetmeyi. Kimi de benim gibi hepsini sever. Bunların hiçbirini yapmakta mahsur olduğunu düşünmüyorum; ama dozajını bildikten sonra. Kastettiğim şu: Sabahlara kadar içerseniz uykusuz bir şekilde gittiğiniz işte/okulda v.s. ne kendinize hayrınız olur ne de yaptığınız işe.
8 saatlik eğlence ise yediğiniz yemekten, otobüste okuduğunuz kitaba, yolda yürürken ipod’unuzda çalan müziğe kadar artan yaşamınızı kaplamalı. Trafikteki sıkıcı beklemeyi de bir keyif haline veya fırsata dönüştürmek elimizde…

Genç yaşta şirket sahibi birisi olarak girişimci adayı gençlerimize neler söyleyeceksin buradan?
Sürekli çabalamak, kurcalamak lazım. Sürekli bir çaba sonucunda mutlaka bir şeyler oluyor, bir sonuç alıyorsunuz. Bir de yanınızdaki insanlar çok önemli. Tek tabanca ilerlemek başta cazip ve kolay gözükebilir. Zaferlerin tadını tek başına çıkarmak keyifli olabilir; ancak mağlubiyetleri de paylaştığınız, birbirinize destek olduğunuz zaman, tekrar yeni bir güçle kalkıp mücadeleye devam edebiliyorsunuz. Bu yüzden haddim olmayarak, mutlaka sırtınızı güvenle yaslayacak iyi birer ortakla yola çıkmanızı veya en azından yakın çalıştığınız kişilerin bu şekilde olmasını öneririm.

M3 Works web sitesi: www.m3works.com

Ritmpark web sitesi: www.ritmpark.com

Röportaj: İbrahim Eryiğit

1 Ekim 2008

Chuck Berry'e Gitmeyi Düşünenlere

Geçtiğimiz sene Ocak ayında kendinisi Hilton'da izledim. Hani bir "ölmeden görelim" durumuydu. Elbette çok yüce bir performans beklemiyorduk. Nitekim öyle de oldu. Siz de beklemeyin. Sakin sakin çalacak, sololar pek bir olmayacak, arada akorlar kaçacak; Chuck Baba da (hatta Dede) bizlere bakıp "Ben yazdım koçum bunların alayını, istediğim gibi çalarım" modunda gülümseyecek. Birkaç kız çıkarıp yine dansettirir belki. E ben gider miyim tekrar? I ıh... O kadar da eğlenmedim. Ama rock'n'rollun hala yaşayan canlı kökenlerine başka ne zaman şahit olma fırsatı olur bilinmez.
Biz R.E.M.'e bakacağız :)

Accelerate albümü de fena değilmiş hani (konser öncesi mode on)

Dertlerinize Deva: Fukitol


FF'de Alemşah yollamış. Ortak sorunlarımıza ortak çözüm hapı :)