15 Mayıs 2009

Eskişehir Anadolu Üniversitesi

Sabahın köründe buluşup 7 treniyle Eskişehir’e hareket etmekten hiç şikayet etmiyorum. Pek de güzel bir tren ve keyifli bir ekiple olunca her yol çekilir. Hele uyunacak kadar rahat koltukları da varsa gidilen aracın, ara ara tatlı tatlı şekerlenir; Oh mis!

Bilmiyorum tüm trenler bu kadar iyileştirilmiş mi; ama Eskişehir Ekspresi için TCDD’ye sevgiler sunuyorum buradan. Bir sevgi de, indiğimizden itibaren İtalya tadı veren Eskişehir’in belediyesine…

Şehir merkezindeki, modern tasarımlı (hani İKEAvari diyeyim) Grand Namlı Hotel’imize (ki pastırmacı dükkanıyla başlamış büyümüş bir başarı hikayeleri varmış) yerleşmenin ardından Anadolu Üniversitesi’ne yollandık. Bu arada ben de İkinci Üniversite hadisesiyle burada Açıköğretim Halkla İlişkiler okumaktayım. Bu kimlikle okula giriş çıkışım serbestmiş. Zaten görevli olmanın lezzetiyle kimliğimi unutmayı umursamama da gerek kalmayınca okulun tadını çıkarayım dedim.

Herkesin söylediği, Eskişehir’i üniversitelerin geliştirdiği. Oldukça modern, düzenli binalar, güzel insanları ve devasa Anadolu Üniversitesi ile Eskişehir’in büyükşehirler arasındaki sıralamasının epey üstlerde olmasına şüphe yok. Okulun kendi havaalanı bile var yahu daha ne olsun. Bu havaalanında da Mor ve Ötesi gece konser verecek. Ama önce Koçfest festival alanı etkinlikleri var.

Eskişehir’de okuyanlar alanda genelde “cool” takılıyor. Öyle pek bir oynayalım, dağıtalım modeli yok. Okul içindeki Migros’ta bira satılıyor; ama ulu orta içmek güvenliğin müdahalesine sebep oluyor. Yine de millet çayır çimen, çalı çırpı arkasına sotelenmiş vaziyette götürüyor :)

Şu açıköğretim hadisesiyle ilgili de ilginç bir şeyler öğrendim: Maddi durumu uygun olan bazı AÖF öğrencileri, öğrencilik hayatı yaşamak için şehre yerleşiyormuş ve bunların sayıları epey fazlaymış. Zaten kimlikleriyle okula girebiliyorken bir de izin veren hocaların derslerine de dalmak suretiyle bu tatmini fazlasıyla yaşıyorlarmış. Ama kiraları yükseltmeleri sebebiyle örgün öğretim öğrencileri bu durumdan pek de hoşnut değil gibi.

Gecenin köründe sokakları dolaşırken 4’e kadar açık mekanlar vardı. Porsuk dedikleri bölgede Avrupa’dan örnek alınmış bir sürü süper köprü var. Işıklandırmalar da atmosferi güçlendiriyor. Kızlı erkekli gruplar istedikleri gibi, istedikleri saatlerde güvenlik endişesi duymadan sokaklarda takılıyor; medeniyet dediğin böyle bir şey.

Sevdim ben Eskişehir’i. Çiğ Börek’i de sevdim. Ama çatal bıçak vermiyor Papağan’dakiler. Boza da güzel. Afiyet bal şeker olsun yiyip içenlere. Ara ara gelmeli, bir tren uzaklığında çuf çuf…

Hiç yorum yok: